Bu Blogda Ara

25 Aralık 2009 Cuma

NELER OLUYOR


Biz sade vatandaşlar patagonyadamı yaşıyoruz.!

Bir özel harekatçı düşünün cebinde gideceği yerin krokisi var sanki o yer bir başka ülkede vede hiç bilmediğiniz bir mekanda.

Bir Cumhuriyet Savcısı var Erzincanda Fethullah hoca cemaatine mensup bir gruba soruşturma açıyor adamı neredeyse bacaklarından asacağız ama traji komik olanı olaya Erzurum Cumhuriyet savcısı el koyuyor ergenekon olarak iş Erzincana geri dönüyor.

Bir medyamız var evlere şenlik bir işin ne olduğunu anlamadan baş haber haline getiriyorlar arka planlarda bir takım görsel efektlerle destekliyorlar sözüm ona haber yapmış oluyorlar.

Köşe yazarlarımız var sözcük hafızaları 50 yi geçmez Ruhban okulundan yola çıkıp Yunanistanın yaşamış olduğu ekonomik krizde AB nin desteğini almak üzere bir tezgahla karşılaştığımız sonucuna varıyor.

Bir devletimiz var bütün kurumları çatışma halinde ahengi sağlayacak Cumhurbaşkanı ortada yok.

Bir muhalefetimiz var ortalığı yumuşatma yerine ipe sapa gelmez argümanlarla ortalığı dahada fazla geriyor.

Bir hükümetimiz var açılım dediği şeyin adını 3 seferde koyuyor ama ,a,b,c,d…… yi şu zamanda yapacağım demiyor demediği için ortalık spekülasyondan geçilmiyor.

Bir belediye başkanımız var ettiği küfrü Hazreti Kuranın Nisa suresine dayandırıyor.

Velhasıl orta oyununa dönmüş bir ülkemiz var vatandaşları patagonyada yaşıyor ki “ PARDON NELER OLUYOR DEMİYOR”

Sevgiyle

2 Aralık 2009 Çarşamba

YİĞİT BULUT’A CEVAP


Sayın Yiğit Bulut

2 Aralık çarşamba günü köşenizde OMV ye ilişkin yazınızı ilgiyle okudum ve durumdan vazife çıkararak size yazmaya karar verdim.Köşenizde görüşlerimi ele alıp almayacağınızı,okuduktan sonra bir köşeye atıp atmayacağınızı bilemediğim için bu mektubu www.tufandarbaz.blogspot.com adlı sitemde de yayımlayacağım.

Sn.Bulut ne OMV nede diğer konulardaki görüşlerinize katılmıyorum saygı duymaya çalışıyorum ama çokta başarılı olamıyorum zira bilmediğiniz o kadar çok konuda yazı yazıyorsunuzki insan zorlanıyor. Her konu hakkında herkesin bir görüşünün olması çok doğaldır ama toplumda kanaat önderliğine soyunmuş iseniz çok dikkatli olmanız gerekir zira biz toplum olarak fikir sahibi olmadan zikir sahibi olmayı çok severiz olurda değerli okuyucularınız sizi hakikaten derin bir bilgiye sahip olarak algılayabilirler ve zikir sahibi olmaya kalkarlar.

Size bu eleştiri ağır ve haksız gelebilir ama eğer kendinizle samimi olarak yüzleşmek istiyorsanız son bir ayda köşenizde yazmış olduğunuz yazıları tekrar tekrar okuyun ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Sn.Bulut OMV ve POAŞ ortaklığını yaratan kişi olarak günümüzde ne sermayenin nede bilginin serbestçe dolaşımına engel olabilecek bir sistem düşünemiyorum,zaten pratikte bunu gösteriyor.
Siyasi otoritelerin nerede olursa olsun yapay olarak koymaya çalıştıkları engeller bir süre sonra Berlin Duvarı gibi üzerlerine yıkılıveriyor.

Size eleştirdiğiniz konuda bir düşünce ufku açabilmek için eski Cumhurbaşkanımız Sn.Süleyman Demirelin Adapazarı Toyota fabrikasının açılışında yapmış olduğu konuşmadan bir alıntı vermek istiyorum.Belki biliyorsunuz belki bilmiyorsunuz Toyota fabrikasının bulunduğu arazi tarım alanı idi bizim arazinin vasfını değiştirmemiz iki yılımızı aldı zira hayata tek bir noktadan bakmaya alışmış insanlarla uğraşmak hiç kolay olmadı! Bizim bu çabalarımızı bilen Sn.Süleyman Demirel kendisine has üslubu ile konuşmasının bir noktasında o araziden elde edilecek tüm patates rekoltesinin bir Toyota otomobiline eşit olacağını vurguladı ve düşünenlere emeği geçenlere teşekkür etti. Netice Toyota Türkiye ihracatının 2.sırasına oturdu birinci sırada kim var dersiniz hani o kamu arazisini bedava tahsis ettiği için neredeyse yüce divan gidecek olan Sn.Mesut Yılmazın araziyi tahsis ettiği Ford.

Sn.Bulut OMV ye eleştiri getirirken yukarıda verdiğim iki örneği dikkatle düşünün.Yazınızda bizlerin dışarıya faiz ödemekten bıktığımızı birde bizlerin veya çocuklarımızın OMV ye para kaptırmamızı istiyorsunuz,ne kadar haklı bir istek ama isterseniz bir araştırın ne kadar yap işlet devretle yapılan enerji santrali varsa acaba devlet kw saat başına ne kadar fiyat garanti etmiş bir kopya daha vereyim inşaat şirketi olmayan kaç enerji oyuncusu var.

Sn Bulut o korktuğunuz para kaptırma işi OMV gibi yatırım yapanlarda olmaz benim söylediklerimde olur zaten bugün kaptırıyorsunuz. Nabuco projesine de eleştiri getirip başını OMV çektiği için tekel olmasından korkuyorsunuz oysaki tam tersi eğer o proje hayata geçebilme şansı bulursa konsorsiyumu oluşturanların cesaretleri yetmediği için İran gibi çok önemli bir oyuncuyu dışarıda bırakmasına rağmen Türkiyede şu anda oynanan tekel yada sizin tabirinizle piyasanın kimin tarafından hangi ölçüde kontrol edeceğinin oyununu bozacaktır,lafı bile yetmiş Rusya hemen yeni bir proje önerisiyle gelmiştir.

Eğer karşı çıktığınız buysa o zaman kendinize şu soruyu sorun "Samsun-Ceyhan" boru hattı kime tahsis edilmiştir ve onu takip edecek rafineri kime verilecektir biraz kopya istermisiniz görünen aktör Çalık grubu kimlerle beraber,İtalyan Eni,Rus Gazprom mavi akımda kim var hadi onu da siz bulun.

Sn.Bulut,bilmem hatırlarmısınız bir yaz günü Bodrum Milta tatil köyünde iyi bildiğinize inandığım teknik analiz üzerine CNN TÜRK te program yapmanızı size önermiştim yaptınız ve gayet başarılı oldunuz bence siz aynı konuya  geri dönün.

Sevgiyle

22 Kasım 2009 Pazar

TÜRKİYE İÇİN BİR VİZYON ÖNERİSİ


Bilmiyorum Mili Güvenlik Kurulu Türkiyenin vizyonu ve bu vizyona ulaşmak için stratejiler ne olmalı diye tartışıyor mu?.Ama bildiğim bir şey var ne sivil toplum örgütlerimiz,ne siyasal partilerimiz,nede kanaat önderlerimiz bu konuyu tartışıp toplumun gündemine getirmiyorlar.

Ben kendi çapımda bu konuyu biraz irdelemek istiyorum.Görünen vizyon “Muassır Medeniyetler Seviyesine Çıkmak”buna giden yolda Batı ile kol kola girmekten geçiyor,Avrupa Birliği,Nato bu stratejinin bazı örnekleri.

Şu soruyu kendimize sorsak vizyonun konduğu,stratejilerin belirlendiği Türkiye ve Dünya bugün aynı Türkiye ve Dünya mı herhalde vereceğimiz cevap hayırdır,o halde bunları gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi,bence geldi geçiyor. 

AK Partinin başarısını biraz burada aramak doğru olur açıkça ifade etmeseler de uygulamalarının satır aralarını okuduğunuzda Türkiyenin önüne yeni bir vizyon koyduklarını görebiliyorsunuz.Nedir o vizyon bazı kesimler sessizce “Neo Osmanlı” diye dile getiriyorlar.
One minute,komşulara sıfır sorun ,Suriye ile neredeyse birleşmeyi anımsatan yakınlaşma,Kuzey Iraktaki fiili hale gelmiş Kürt Devletini kabulleniş,Hamasla yakın ilişkiler,Arapların sahip çıkmadığı Gazze olaylarına yaklaşım,dünyanın gözü önünde Darfurda yapılan katliamı müslümanlar katliam yapmaz,zaten gözümle görmediğim şeye inanmam deyip El Beşire sahip çıkma anlayışı bence bu vizyonun satır araları.

Bana göre hiç olmamasından iyidir ama hem yanlıştır hemde Türkiyeye birkaç numara küçük gelir.

Yanlıştır Ak Parti dünyadaki değişimi doğru okuyamamış ve kendisini var eden geleneksel kültüründen kurtulamamıştır.
Bir kaç numara küçük gelir zira Türkiye G-20 nin bir üyesidir.G-20 2008 krizinden sonra ABD yerine dünya ekonomisinin patronajını üstlenmiştir,IMF,Dünya Bankası gibi kurumlar G-20 nin bir alt kurumu haline dönüşmektedir. 

Yanlıştır zira dünyadaki etkin aktörler     değişmiştir.Çin,Rusya,Hindistan,İran  yeni aktörlerdir.
Avrupa geçmişin mirasını tüketme noktasındadır,tarihleri boyunca din dahil hiçbir konuda yeknesak anlayışa sahip olmayan bir kültüre sahiptirler,Demokrasi,İnsan Hakları,bireysel özgürlükler onların ortaya koyduğu normlar değil,Avrupanın lümpen  takımı olarak adlandırılan ABD nin ortaya koyduğu normlardır.

Yapılan ekonomik tahminler Asya Bölgesinin Dünya gayri safi hasılasından en büyük payı alacağını göstermektedir.

ABD Hunter’a göre kimliğini aramaktadır bugün bilinenin tam aksine en çok konuşulan dil ingilizce değil hispanic dillerdir yani İspanyolca,Portekizce dir.

Türkiyeye birkaç numara küçük gelir zira en büyük 20 ekonomi arasında yer almaktadır,şu an için genç ve dinamik bir nüfusa sahiptir,Enerji ve şu anda çok fazla gündemde olmayan su kaynaklarının kontrol noktasında oturmaktadır.Güçlü sermaye grupları ortaya çıkmıştır.

Ben yukarıda çok fazla derine inmeden yaptığım değerlendirmeler sonucu Türkiyenin vizyonun "Minyatür Osmanlı olmak yerine" "Dünyanın kaderinde öncü rol oynayan bir ülke olmak" olarak görüyorum.
Bunun stratejisi Türkiye-Rusya-İran beraberliğidir,zaten sınırları cetvelle çizilmiş Irak,Suriye gibi ülkeler çokta uzun olmayan bir zaman dilimi içinde Türkiye ye bir şekilde katılacaklardır.
 Burada bana göre hamasi olan birkaç noktaya vurgu yapmak istiyorum,iki devlet tek millet,ılımlı islam,laiklik elden gidiyor,hepimiz türküz,İranda şeriat var ya bize de sıçrarsa,şehitlerin kanı yerde kalmayacak,ergenekon bu örnekleri çoğaltabilirim ama sadece şunu söyleyeyim tüm bunlar ve yüzlerce benzeri Türkiyenin önünde böyle bir vizyon olasılığını görenlerin oyunudur.

Bu vizyon hayata geçer mi ? EVEEET!!!

1-Meclis gerçekten milletin meclisi olursa,
2-Siyasal partilerimiz mutasyona uğrarsa,
3-Türkiyenin bu potansiyelini gören dünya devletlerinin tezgahlarından sıyrılınırsa,
4-Hukukun üstünlüğü lafta değil özde tesis edilirse,
5-Mülkiyet haklarına katıksız saygı duyulursa,
6-TLsının istikrarlı bir para birimi olması sağlanırsa,
7-Vergi sistemi baştan aşağı gözden geçirilip büyüme odaklı ve sosyal adaleti tesis edilecek şekilde düzenlenirse,
8-Özel sektörün önündeki bütün engeller hem merkezi hemde yerel yönetimlerde kaldırılırsa,
9-Devlet kural koyan,gözeten ve denetleyen konuma geçerse,
10-Her konuda Türkiyeye ve yeni vizyonuna uygun özgün modeller ortaya konursa,
11-İş dünyası yeşil sermaye,liberal sermaye gibi ayrımları bir kenara bırakıp kenetlenirse,
12-Eğitim sistemi baştan ele alınarak hem 13 yıla çıkarılır,YÖK ortadan kaldırılıp üniversitelere her konuda özgürlük verilirse,
13-Devlet bürokratik devlet olmadan çıkarılırsa,
14-Anayasa,Siyasal partiler yasası değişirse,

Makro ve mikroyu iç içe bilinçli olarak soktuğum bu listeyi uzatmayacağım aksi taktirde bir parti manifestosu haline dönüşecek benim amacım yeni bir düşünce boyutunu ortaya koymak.
Eminimki Mustafa Kemal Türkiyenin önüne bugün böyle bir vizyon koyardı.

Sevgiyle

15 Kasım 2009 Pazar

BİRAZDA GÜNCEL KONULAR


1- Açılamayan Açılım

Nihayet Milletin Meclisinde görüşüldü,bir şey anladınızmı şahsen ben bir şey anlamadım bir iki nokta hariç taş atan çocuklar terör suçu kapsamında yargılanmayacaklarmış,yerleşim yerlerinin adı orada yaşayanlar arzu ediyorsa eski adıyla değiştirilecekmiş.
Ha birde Sn.Başbakanımızın akan kan duracak söylemi.
Biri Sn.Başbakanımıza bir özdeyişimizi ve neden söylendiğini hatırlatmalı” Akacak kan damarda durmazmış”

2- Ülkemizin Adı

Ülkemizin adı değişmiş farkında değilmişiz ama bir sabah ansızın öğreniverdik. Artık bizi dünyada “ DİNLENİSTAN “ olarak adlandırıyorlarmış,ne güzel değilmi en nihayetinde adımızın sonuna bir tan eki almayıbaşardık.TıpkıErmenistan,Tacikistan,Türkmenistan gibi!!

3- Çiçek Albay

Bir albayımız var bir alınıyor bir bırakılıyor alanla bırakan farklı bir hukuk düzeninin demi çalışıyorlar?!!!

4- GDYO
Her akşam Ankormanlerimiz sağlarına ve sollarına konunun uzmanı diye 2 kişiyi alıyorlar ve sohbete başlıyorlar ama başlangıç sorusu şu değil.”GDYO konusunda bir yönetmelik yayımlandı,okuma fırsatınız oldu mu,dünyadaki uygulamalarla karşılaştırıp bizi biraz aydınlatırmısınız” Bu konuda yazan köşe yazarlarımızın da yönetmeliği okuma gibi bir dertleri yok vur abalıya.Hele Sn.Yiğit Bulutun bir sansürsüz programı var ki ,program bitince kafamız netken bulanık hale geliyor.

5-İnsan Kalitemiz

Dün bir gazetede gözüme çarptı,Amerikalı muhterem bir zat, Türkiyenin insan kalitesinde hiçbir sorunu yok doktorları,mühendisleri,sanatçıları,yöneticileri hepsi dünya çapında hatta Nobel ödülü alan sanatçınız dahi var. Ama bu kaliteyi Milletin Meclisinde göremiyoruz o muhterem zat şunu bilmiyorki o meclis milletin değil Siyasal Parti Başkanlarımızın meclisi.!!

6- TÜSİAD

Tüsiad yeni başkanını arıyormuş,bana göre önce varlık sebebini aramalı sonra başkanını,yoksa yakında "Kanarya sevenler derneğine" dönüşecek

7- YÖK

Yök uygulamalarını takip eden köşe yazarımız,kanaat önderlerimiz varmı acaba.Geçenlerde Hukuk eğitim müfredatından Roma Hukukunu çıkartmışlar yani bugün batı dünyasının kendisini inşa ettiği ilk taşı. Bu konuda hiç bir yazı okudunuz mu ben okumadım.!!!

8- Domuz gribi

Tam aşı tartışmasının orta yerinde Çinden gelen haber  aşılı 2 kişide öldü  bakalım şimdi ne olacak.!

Sevgiyle












HALİL CİBRANDAN SEÇMELER 2

Kırmızı Toprak 

Ağaç adama dedi ki "Köklerim kırmızı toprağın derinliklerindedir,sana meyve sunacağım"ve adam ağaca dediki"Ne denli benziyoruz birbirimize benimde köklerim kırmızı toprağın derinliklerindedir ve kırmızı toprak sana  meyve sunma gücü verirken bana da senin sunduklarını şükranla karşılamayı öğretiyor"

Deli 

Birgün tımarhaneye bir arkadaşımı ziyarete gitmiştim,bahçede bankta oturmuş adeta bir huşu içinde masmavi gökyüzünü seyre dalmış genç bir delikanlı dikkatimi çekti usulca yanına iliştim ve sordum"Neden buradasın?" Delikanlı ne kadar da yersiz bir soru ama yinede cevaplayacağım dedi ve "Babam beni kendi kopyası yapmak istiyordu keza amcamda,annem bende görkemli babasını görmek istiyor ablam ise benim için en iyi örneğin uzak denizlerin yolcusu olan kocasının olduğunu söylüyordu,ağabeyim ise kendisi gibi sporcu olmam gerektiğine inanıyordu tıpkı kendisi gibi,ve öğretmenlerim felsefe doktoru,hukukçu,müzisyen yani benim aynadaki kendi yansımalarının olmam gerektiği konusunda kararlıydılar"
 Buraya bu nedenle geldim  huzuru buldum ve hiç olmazsa kendimi bulabiliyorum,ve ekledi peki sen neden buradasın?"Bir dostumu ziyarete geldim" desene " Sende duvarın ötesinde yaşayan delilerden birisin."

Sevgiyle

7 Kasım 2009 Cumartesi

HALİL CİBRAN’dan SEÇMELER 1


1- EVLİLİK NEDİR
Yüreklerinizi birbirinize bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın.Çünkü ancak hayatın elidir yüreklerinizi saklayacak olan.Hep yan yana olun ama birbirinize fazla sokulmayın,çünkü tapınağı taşıyan sütunlarda birbirinden ayrıdır.

ÇÜNKÜ BİR SELVİ İLE BİR MEŞE BİRBİRİNİN GÖLGESİNDE YETİŞMEZ.

2- KUM
Bir adam diğerine dediki"uzun zaman önce,sular yükseldiğinde asamın ucuyla kumun üstüne bir satır yazmıştım;insanlar hala durup omu okurlar ve hiçbir şeyin onu silmemesine özen gösterirler"
ve öbür adam"Bende bir zamanlar kumun üzerine bir yazı yazmıştım,ama sular alçalmıştı engin denizin dalgaları onu sildi geçti."
Ama söyle bana sen ne yazmıştın? İlk adam cevapladı.Şunu yazdım "ben var olanım" ya sen ne yazmıştın?
 Diğer adam cevapladı"Ben bu ulu okyanusun bir damlasıyım sadece"

Sevgiyle

MUHYİDİN-İ ARABİDEN SEÇMELER


1- SEVGİ
   - Erkeğin kadına duyduğu sevgi bütünün parçaya duyduğu sevgi gibidir.Belki kadına duyulan sevgi,bir şeyin kendi nefsine olan sevgisi gibi kabul edilebilir.Ancak kadın yaratılışında kendi şeklini gösterir.Nasılki,İnsan-Kamil Hakkın Esma ve sıfatlarını göstermekle Hakkın bir görünüşü ise,kadında suret bakımından erkeğin aynasıdır.Bir şey bakanın karşısında cilalanmış ayna gibi parlak olursa bakan onu değil kendini görür.İşte kadına duyulan sevginin şiddeti ona kendini gösterir.
   - Kendi sevgi sıfatı bulunmayan insan bile bunu elde edebilir zira kendisinde olmasa da yaradılışında vardır.
2- AKIL
   - Akıl öyle bir bilgedir ki ilmini bilmez,akıl öyle bir cahildir ki bilgisizliği tükenmez.
   - Uyku ile uyanıklık arası Allahın gizlediğini anlamaktır.
3- SECDE
Her secde edenin kendi benliği olan aslını secde ile görmesidir.Ona şöyle derler "Senden kaybolanı iste bakalım,senin çıkmış olduğun asıl odur."
 Bu nedenle cisim kendi aslı olduğu toprağa secde eder.Ruh da kendisinin çıktığı ruh bütünlüğüne secde eder.Kendine bu mertebeyi kazandıran sırda Rabbine secde etmiş olur.
Ahiret gününde sorgu suale tabi olmayacak kişi kalben secde edendir.
Secdeden daha şerefli bir hal yoktur bu bilgiye varma halidir ilim sıfatından şerefli bir sıfat yoktur.Dünya ve Ahirette insana rahatlık ve mutluluk getirir.Eğer kalp secdeye varırsa artık başını o secdeden kaldırmaz sonsuza dek secdede kalır.

Bu Allaha secde ettiğini sananlara !!

Sevgiyle

KISSADAN HİSSElLER 3


Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış,ormandan odun keser geçimini bu şekilde sağlarmış.Bir gün yine göl kenarındaki ormana gitmiş ve kuru yaşlı bir ağacı kesmek için baltasını ağacın dalına asmış biraz tırmanıp geniş dallardan işe koyulacakmış ama kolu baltaya çarpmış ve balta göle düşmüş ve oldukça derin olan gölün gri suları arasında gözden kaybolmuş.
Oduncu çaresizlik içinde ağacın dibine oturmuş bir yandan ağlıyor öte yandan bütün içtenliğiyle Tanrıya yakarıyormuş.Tanrı bu fakir oduncunun yakarışları karşında meleklerinden birini göndermiş.Melek oduncuya sormuş,nedir seni bu kadar üzen,oduncu ekmek teknem gölün dibinde yatıyor diye cevaplamış.Melek göle dalmış ve elinde gümüş saplı bir odunla çıkmış,bumu baltan diye sormuş,oduncu hayır demiş bunun üzerine melek tekrar göle dalmış elinde altın saplı bir odunla çıkmış ve sormuş,bumu baltan,oduncu yine hayır demiş,melek tekrar göle dalmış bu kez eski bir baltayla çıkmış ve yine sormuş bumu baltan,oduncunun gözleri parlamış evet evet demiş.
Melek oduncunun baltasını uzatırken gümüş ve altın baltaları da vermiş ve bu sana Tanrının dürüstlüğüne ve içtenliğine karşı bir armağanı demiş ve gözden kaybolmuş. 
Oduncu sevinçle evin yolunu tutmuş hemen ertesinde de gümüş ve altın baltayı satıp yüklüce bir servetin sahibi olmuş,odun kesmeyi bırakmış ve yaşamına öyle devam etmiş.Bir süre sonra hazıra kar dayanmaz misali servet tükenmiş.Oduncu tekrar elinde baltası ormanın yolunu tutmuş gölün yanına varır varmazda hemen baltayı göle atmış ve ağacın dibine oturup tekrar ağlamaya ve yakarmaya başlamış,birazdan melek yine görünmüş ve bu sefer ne var oduncu diye sormuş.Oduncu yine ağlamaklı bir sesle ekmek teknem göle düştü demiş.Melek göle dalmış ve elinde som altından yapılmış bir baltayla çıkmış,bumu baltan demiş,oduncu hemen evet evet demiş o anda melek gözden kaybolmuş.

KISSADAN HİSSE :
  1- Sen sen ol dürüstlükten sapma
  2- Hazırı görünce çalışmayı bırakma

Sevgiyle

FRED


Mark Sanborn’un ABD de best seller olan bir yönetim kitabındaki yönetim anlayışını kısaca aktarmaya çalışacağım.Aslında hepsi bildiğiniz şeyler ama farklı bir biçimde ele alınıp anlatılmış.
Fred Mark Sanbornun yeni taşındığı mahallesindeki postacı,yazar kitabını bu karakter üzerine kurmuş ve onun hayat felsefesinden işini yaparken düşünce ve davranışları üzerinden yönetim dünyasına ışık tutmaya çalışıyor.

FRED İLKELERİ :
   1- Herkes fark yaratır 
Martin Luther King diyorki "Eğer bir adam çöpçüyse sokakları Michelangonun resim,Bethovenın beste,Sheksperin şiir yazdığı gibi süpürmeli,öyle iyi süpürmeli ki gökler ve yerler  burada işini çok iyi yapan bir çöpçü yaşardı"demek için durmalı.
   2- Başarı ilişkilerle olur 
Liderler çevrelerindekinin insan olduğunu fark ettiklerinde lider olurlar. 
    3- Sürekli değer yaratmalısınız 
Para yerine hayal gücünüzü kullanın hedef rakiplerinizden daha fazla para harcamak değil daha fazla düşünmektir.
  4- Kendinizi düzenli olarak yeniden keşfedin 
"Herkesin hayatında gün gelir özel bir an yaşanır o an kişinin var olma sebebidir işte o anda azameti yakalar o an onun en güzel anıdır" Winston Churchill.
 O anları yakalayıp yakalamadığınızı gece günün muhasebesini yaparken düşünün.
  Şimdi bu ilkelere biraz daha yakından bakalım.
   FARK YARATMAK :
    - Ne zaman fark yaratacağınızı belirleyin
    - Fark yaratmak istediğiniz insanları belirleyin
    - Fark siz olun
   BAŞARIYI GETİREN İLİŞKİ KURALLARI:
    - Sahici olun
    - İlgili olun
    - İyi bir dinleyici olun
    - Empati kurun
    - Dürüst olun
    - Yardımcı olun
    - Hızlı olun 
  SÜREKLİ DEĞER YARATIN :
Hayatları boyunca başarılı olamayan iki insan tipi vardır.Biri ona söylenen şeyi yapmayan öteki ona söylenen şeyden fazlasını yapmayan.
    - Doğruyu söyleyin
    - Kişisellik gücünüzü kullanın
    - Sanat ile çekim yaratın
    - Gereksinimleri önceden karşılayın
    - İyi şeyleri ekleyin
         - zevk
         - coşku
         - mizah
    - Kötü şeyleri azaltın
         - bekletmek
         - kusurlar
         - hatalar
         - öfke ve düş kırıklığı
         - yanlış bilgi
         - basitleştirin
         - geliştirin
         - karşınızdakini şaşırtın
         - karşınızdakini eğlendirin
  Yukarıda sıralananlar size sürekli değer yaratmanın anahtarı olacaktır.
  KENDİNİZİ SÜREKLİ BAŞTAN KEŞFEDİN :
    - Kendinizi sürekli geliştirin
    - Zorlayıcı nedenleri hayatınıza sokun
    - Hayat deneyimlerinizi yeri gelince ortaya çıkarın
    - Zeka katsayınızı değil uygulama katsayınızı artırın
    - En iyinin peşinde koşun
    - Kendinizle rekabet edin

Tüm bu ilkeleri samimiyetle yerine getirirseniz sizde bir FRED olabilirsiniz yani işini hakkıyla ve severek yapan birisi.
Şimdi gözlerinizi kapayın ve düşünün iş ve sosyal çevrenizde buna uyan kaç kişi var çok sayamadınız değilmi.Geri kalmışlığın ana sebebidir bu.
O halde hem kendimiz FRED olacağız hem de yeni FREDleri ortaya çıkaracağız bunun için F-Find,R-Reward,E-Educate,D-Demonstrate yani FRED,bulacağız,ödüllendireceğiz,eğiteceğiz ve örneklerle destekleyeceğiz.
" Yetenekten daha nadir bulunan çok daha incelik isteyen ve çok daha ender rastlanan bir şey vardır buda yeteneği bulma kabilitetidir"
Hepinize kolay gelsin!

Sevgiyle

29 Ekim 2009 Perşembe

29 EKİM


Bugün cumhuriyetin 86.yılı gazetelerde,televizyonlarda,internet sosyal paylaşım sitelerinde ,radyolarda herkesin kendi tarzına göre kurucusuna yani Mustafa Kemale teşekkür ve cumhuriyetin erdeminden söz eden yazılara,programlara bol bol rastlayacağız.

Bu 86 yıldır böyle devam ederken onuda her geçen gün bir ağaç kurdu gibi kemirenlerinde övgüler düzdüklerine şahit olacağız.

Ben birey olarak tüm bu samimiyetsizlikten çok sıkıldım. 

Ergenokon gibi bir kutsalımızı örgüt adı yapıp bu 86 yılda bin bir güçlükle yetişmiş aydınlarımızı aylardır tutuklu olarak hapishane köşelerinde acımasızca çürüten ama okuma yazma bildikleri bile su götürür,devletine başkaldırmış kişileri yeter artık dökülen kan söylemi arkasına saklanarak ülkeye getirip 24 saatte salıveren samimiyetsizlikten çok sıkıldım.

Baba çocuğunu almış deniz kenarına gelmiş ama denizde bir dalga bir dalga hiç kimse denize giremiyormuş ama dalgalar birbiri arkasına yüzlerce deniz yıldızını kumsala atıveriyormuş.Çocuk başlamış bir bir deniz yıldızlarını denize geri atmaya,baba seslenmiş,yavrum boşuna terleme sahil binlerce deniz yıldızıyla dolu,bu işin anlamı yok.
Çocuk eğilmiş bir deniz yıldızı daha almış atarken babasına cevap vermiş baba senin için bir anlamı yok ama onun için var "o yaşayacak"

Gelin bugün hepimiz bir çocuk olalım ve deniz yıldızlarını denize atalım.

Sevgiyle

24 Ekim 2009 Cumartesi

KISSADAN HİSSELER - 2


Kartal bir ağacın tepesine tünemiş hiçbir şey yapmadan oturuyor ve uzakları seyrediyormuş,küçük bir tavşan kartalı görmüş ve seslenmiş, bende senin gibi hiçbir şey yapmadan oturabilir miyim
kartal cevaplamış "tabii neden olmasın" bunun üzerine tavşanda ağacın dibine oturup uzakları seyre dalmış,bir süre sonra bir tilki aniden peydah olmuş ve bir lokmada tavşanı yiyivermiş.

KISSADAN HİSSE ; 
Eğer hiçbir şey yapmadan boş boş oturacaksan, çok çok yükseklerde oturacaksın.

Sevgiyle

17 Ekim 2009 Cumartesi

KISSADAN HİSSELER-1


Adam banyonun yolunu tuttuğunda karısı henüz banyosunu bitirmiş duş teknesinden çıkmak üzereymiş tam o sırada kapı çalmış,adam eşinden kapıya bakmasını rica etmiş,kadıncağız hemen üzerine bir havlu sarmış ve kapıya yönelmiş ve kapıyı açmış karşısında yan komşuları Veli bey kadıncağız daha ağzını açmadan şu 1000 $ ı alıp benim için üzerindeki havluyu yere bırakırmısın demiş,kadın hiç tereddütsüz havluyu yere bırakmış ve 1000$ ı almış,Veli bey bir süre kadını izledikten sonra sonra görüşürüz Fatoş hanım deyip arkasını dönüp gitmiş. 
Fatoş hanım havluyu bırakmak üzere banyoya döndüğünde, eşi sormuş kimdi o hayatım ?  yan komşumuz Veli bey. Bana 1000 $ borcu vardı onu mu getirmiş .
Fatoş hanım öylece kala kalmış.

KISSADAN HİSSE 

Risk ve Kazanç sağlaması mümkün olan bilgiyi zamanında şirket yönetim kurulu ile paylaşmansan kendinizi altından kalkamayacağın bir posizyon da buluverirsin.

Sevgiyle

GÜZELLİK VE ÇİRKİNLİK


Birgün Güzellik ve Çirkinlik birlikte denize girmeye karar vermişler,yüzmüşler yüzmüşler bir süre sonra çirkinlik yorulduğunu söyleyip sahile geri dönmüş ve güzelliğin elbiselerini giyip yoluna koyulmuş,güzellik biraz daha denizin keyfini çıkarıp kıyıya dönmüş birde ne görsün elbiselerinin yerinde yeller esiyor,çıplak kalmaktan utandığı için mecburen çirkinliğin elbiselerini giymiş ve yola koyulmuş.
O günden beri insanoğlu güzellik ve çirkinliği karıştırır olmuş.
HALİL CİBRAN
Bazı insanlar varmış güzelliğe baktığında çirkinliği,çirkinliğe baktığında güzelliği görürmüş.
TUFAN DARBAZ

Sevgiyle

10 Ekim 2009 Cumartesi

ZENGİNLİK VE FAKİRLİK


Bir gün çok varlıklı bir ailenin babası oğlunu alıp doğduğu köye götürmüş maksadı yaşatarak oğluna zenginlik ve fakirlik arasındaki farkı göstermek ve kendisinin nereden nereye geldiğini bunun içinde çok çalışmanın gerektiğini anlatmakmış.
İki gece köyde konaklamışlar dönüş yolunda baba dönmüş oğluna, bak demiş yemeklerimizi yer sofrasında üstelik tahta kaşıkla yedik oysa bizim evde öyle mi soframız ne kadar farklı her yemeği ayrı tabaklarda gümüş çatal bıçakla yiyoruz üstelik hizmetçimiz hepsini servis ediyor, oğlan cevap vermemiş baba devamla yatacak ne oda vardı nede yumuşak bir yatak üstelik sobanın ateşi geçince oda buz gibi oluyordu ve bizde yere serilen döşekte yattık oysa evimizde öyle mi senin kendi odan , yumuşacık bir yatağın var hiçte soğuk olmaz zira ısıtma sistemimiz otomatik ısı düşünce devreye giriyor,oğlan yine cevap vermemiş baba devamla her şeylerini bir eşekle görüyorlar alış verişlerini bir yerden başka bir yere gidişte oysa bizde öylemi sana bile şoförle tahsis ettiğimiz bir otomobilimiz var.
Oğlan bu sefer babasına dönmüş dediklerinin hepsi doğru baba ancak iki şey gözünden kaçmış sabahları kapınının önüne çıkıp şöyle bir gökyüzüne bakıp o engin maviliğe bakarken yasemin kokularını hissettin mi yada geceleri o gökyüzünde ne kadar çok yıldız olduğunu.!!!  

Sevgiyle

AÇILAMAYAN AÇILIM


Ne ekzotorik bir vakayla karşı karşıya gelmişiz  sanki kadim tarihin sırlarını çözüyoruz , bakınız şimdi işin içine birde mektup girdi alın size bir sır daha acaba ne var o mektubun içinde ki CHP merkez yönetim kurulu cevap oluşturacak. 
Bu iş Biri Bizi Gözetliyoru geçti  Biri Bizle Dalga Geçiyora döndü.
Açacakmısınız kapatacakmısınız ,her ne yapacaksanız yarından tezi yapında , doğru yada yanlış hakkında yakalama emri çıkmış birinin gelin ben partinin olağan kongresinde olacağım diye açık adres gösterdiği sizinde kolluk kuvveti yerine Genel Başkan Yardımcınızı dinleyici olarak gönderdiğiniz GARABET DURUMDAN KURTULALIM .
Yoksa cümle alem bize ağzını bırakmış başka bir yeriyle gülüyor.

Sevgiyle

AYAKKABI FIRLATAN GENÇ ARKADAŞ


Doğum tarihini bilmiyorum ama erken 20 ler de olmalısın yani 80 li yılların 2.yarısından,fırlattığın ayakkabı nike markaymış gerçek ise halin vaktin yerinde olmalı yok eğer çakma ise fırlattığın ayakkabının arkasında yatan sistemle de barışık olmalısın. 
Benim gençliğimde piyasada sadece 2 türk markası vardı biri Raf diğeri Venüs, Venüs hali vakti olanların tercihi marka Raf ise biz memur çocuklarının markası değil birini maksadı ne olursa olsun fırlatmak başucumuzda saklardık aman bir şey olmasında mümkün olduğu kadar uzun süre giyebilelim diye.
Emperyalizmin oyuncularından olduğuna inandığın bir kurumun başkanını kopya bir yöntemle protesto ettin,akşamda hemen hemen her kanalda boy gösterdin ya onlar çağırdılar ya sen kendin organize ettin ne büyük bir fırsat değil mi her işin magazin tarafını rating almanın bir fonksiyonu olduğunu sanan medyamızla güzel bir ikili olmuştunuz. Merakla izledim seni bir şeyi protesto ettiğine göre hem o şey hakkında hemde anti tezi hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmalı üstelikte sana ayrılmış kısa bunları anlatabilmeliydin.
Düşüncelerin ne olura olsun gördüklerim ve duyduklarım beni üzdü zira ;
  1- Konular hakkında hiç bir derinliğe sahip olmadığını hissettim
  2- Bildiğin yüzeysel bilgiyide onları kısa zamanda ve sade vatandaşın anlayabileceği dille anlatma becerinin olmadığını gördüm
  3- Büyük bir gururla Yoldaşlarının seni yalnız bırakmadığını söyledin ama çok eski ve kopya olan Yoldaş sözcüğünü de içinde bulunduğun sosyal grubun bir simgesi olarak kullandın.

Genç Arkadaşım günümüzde ölçüyü kaçırmadan herkes her şeyi protesto edebilir ve tepki koyabilir hazır IMF Başkanını yakalamışsın sorsana iki tane soru ama nerede o bilgi birikimi sende o bilgi birikimin yoksa eleştirdiğini sandığın düzenin sosyal izdüşümlerini nasıl analiz edipte çözüm önereceksin,ancak magazin boyutu ağır basan bir eylem ve beylik sözlerin arkasına sığınıp edilen birkaç kelam dışında.

Takip eden günlerdeki eylem biçimleri o ağzınıza sakız ettiğiniz mazlum halkların ve emekçilerin sadece ve sadece biraz daha mazlum biraza daha fakirleşmesinden başka hiçbir sonuç doğurmadı oysa siz onların hakları için yollara düşmüştünüz. Ne garip bir çelişki sence de öyle değilmi şöyle ormana bir bak ormanının içinde bir ağaç olup da yanındaki ağaca bakmak yerine.

Genç Arkadaşım Dünya 2008 yılında ABD de başlayıp bir ahtapot gibi bütün dünyayı saran tarihte eşi benzeri görülmemiş bir krizle karşı karşıya kaldı halen bu krizi atlatmış değil ve şu an yakalanan umut ışığının parlayan bir ampulemi yoksa sönen bir kandilemi döneceği konusunda da bir kesinlik yok. 

Genç Arkadaşım o ayakkabı fırlattığın IMF var ya aynen böylesi bir kriz sonrası ( 1929 iktisadi buhranı ) doğmuş ve 27 Aralık 1945 de 45 ülkenin katılımı ile BRETTON WOODS kasabasında para birimleri arasındaki aşırı oynaklığı dengelemek amacıyla kurulmuş ve referans değerin Altın olması kararlaştırılmıştır.
Türkiye IMF e 1947 de katılmıştır.Bugün 186 üyesi olan IMF muhtelif uzmanlardan oluşan BİR DOKTOR HEYETİ GİBİ çalışır ve hastalığa yakalanmış her üyesine hem tedavi için hemde bir daha hastalanmaması için reçete yazar. 
Türkiye 1961 den bu yana IMF in kapısını tam 19 kere çalmıştır.Düz mantık diyor ki  bu kadar sık hastalanırmı ya doktor ve onun tedavi şekli yanlış yada hasta söz dinlemiyor ampirik çalışmalar ikincisini gösteriyor hasta o sebep bu sebep bir süre sonra tedaviden uzaklaşıyor ve çok geçmeden yeniden hastalanıyor ama her seferinde verilen ilaçların dozu biraz daha yükseliyor ve biraz daha acıtıyor. 

Genç Arkadaşım sen hastayı bırakmışsın Doktorla uğraşıyorsun !!
 biraz daha genel kültürünün artmasına katkıda bulunayım 1970 lerde yaşanan petrol krizinden çıkışta Altını Referans alan bir sistemin yetersiz olduğu sonucuna varıldı ve tarihe 2.Bretton Woods Kararları olarak geçen bu kez Amerikan Doları referans değer olarak Altının yerini aldı ve bugünlere geldik insanlar ayakkabı atmak yerine yeni bir referans değerimi bulalım yoksa $ lamı devam edelim mi tartışıyorlar e Başbakanının ONE MİNUTE dediği bir toplumun gencide AYAKKABI ATAR !!! 

NEME LAZIM BİZE BİLGİ- ANALİZ- SENTEZ !!! HEP BERABER ELLER HAVAYA !!! BİZE OYNAMAK YARAŞIR.

Sevgiyle

20 Eylül 2009 Pazar

BEKİR COŞKUN


Bu sabah Haber Türkte Bekir Coşkunun artık bu gazetede yazacağını öğrenince hafif bir şaşkınlık geçirdim ama Sn.Fatih Altaylının bunun ani bir gelişme olmadığını yaklaşık 1yıllık bir geçmişi olduğunu ve hatta Haber Türkün yayın hayatına başladığında Sn.Coşkununda aralarında olacağını ama o sıralarda Doğan Grubuna gelen cezadan ötürü Sn. Coşkunun o gün için ayrılığın doğru olmayacağını biraz zamanının geçmesi gerektiğini söylediğini,Sn.Altaylınında onlara daha çok ceza geleceğini ama bu asil davranışında tam Bekir Abisine yakışır bir davranış olduğunu köşesini ayırarak beklemeye karar verdiklerini okuyunca başlangıçtaki o hafif şaşkınlığım 8 şiddetinde bir depreme dönüştü. Zira hayatta yan yana düşünemeyeceğim iki karakter bir araya gelmişti,birisi Patronu kimse onun dediğini yazar ötekisi ise sadece kendi bildiğini ve inandığını. Allahım dedim kendi kendime ben bu kadar saf bir adammıyım yıllarca ilkeli olduğu ve ilkelerinden taviz vermediği için derin bir hayranlık beslediğim bir köşe yazarı nasıl böyle bir karar alabilirdi velev ki Sn.Başbakan Aydın Doğana gitmesi için baskı yapmış olsa bile(buna hiç inanmıyorum).Sn Altaylının ifadesine göre önüne uzatılan sözleşmeyi dahi okumamış Bekir Abisi yani bu kararda para hiç rol oynamamıştı,zaten Sn.Altaylıya göre Haber Türk medyanın yeni amiral gemisi olma yolunda hızla ilerliyordu,Sn.Bardakçıyı tenzih ederim ama kiminle YİĞİT BULUT,bizaati FATİH ALTAYLININ kendisiyle birlikte !! Hani yolları açık olsun ama ne işin var o gemide Sn.Coşkun her şey duygusal olduğuna göre !!( Piyasada şöyle bir dedikodu var 3 MİLYON$ TRANSFER 50BİN TL MAAŞ) dedikodudur inanmam zira Sn.Coşkuna yakıştıramam hoş Fatih Altaylıyla bir araya geldi ama yinede olsun.

Sevgiyle

SAYIN VALİMİZ


Birisi bana anlatabilir mi acaba Sayın Valimiz Muammer Gülerin yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen,İstanbulda geçtiğimiz günlerde yaşanan sel felaketinde neden hemen ortalarda görünmediğini ve suskun kaldığını ama Cem Garipoğlu yakalanır yakalanmaz kameraların karşısına hiç vakit kaybetmeden geçtiğini.  
Siz zahmet etmeyin cevabını ben vereyim,toplum olarak biz sel felaketinden onun açmış olduğu tahribattan,işsiz bıraktığı onlarca insandan,iş yerlerini kaybeden iş adamlarımızdan,evleri yaşanmaz hale gelmiş insanlarımızdan onların dertlerini duymaktan hoşlanmıyoruz böylesi konular bizim dikkatimizi çekmiyor ama vahşice işlenmiş bir cinayet adeta iştahımızı kabartıyor hepimiz heyecanla bu hikayenin sonu nasıl bitecek diye pür dikkat gelişmeleri izliyoruz. 
Sayın Valimizde bizlerden biri olduğuna göre onunda ilgisini vahşice işlenmiş bir cinayet çekiyor sel felaketi değil !!

Sevgiyle

12 Eylül 2009 Cumartesi

ANLAYANA BİR HİKAYE


Kasabanın birinde herkes tarafından meczup olarak nitelendirilen ve önüne gelenin payladığı bir kadın yaşarmış , kadın her sabah kasabanın kilisesine gider içeri girmek istermiş . Kilisenin Papazı bre meczup ne işi var Allahın evinde senin gibi birisinin der olmadık hakareti ağzında bırakmaz ve kadını kovarmış. 
Hemen her gün aynı sahne yaşanır ama kadın Allahın evine girme isteğinden hiç vazgeçmezmiş.
 Günlerden birgün kadın yine kilisenin kapısında ama bu sefer her zamankinden daha ısrarcı içeri girmek istiyor ve Papaza yalvarıyormuş Papaz bu kez gemi azıya almış ve işi  kadını dövmeye kadar vardırmış ama kadında inadım inat değip ısrarından vazgeçmiyormuş itiş kakış devam ederken önce hava kararmış sonra büyük bir gök gürültüsüyle şiddetli bir yağmur başlamış Papaz efendi kendisini Allahın Evine atar atmaz bir ışık hüzmesi halinde gelen yıldırım  kiliseye isabet etmiş ve o anda yağmur durmuş gökyüzü her zamanki parlaklığına bürünmüş kilisenin yerinde yeller eserken o Meczup Kadın dimdik ayakta kilisenin önünde duruyormuş .
Hadi bizim meczuplar varmısınız hep beraber Belediye Sarayına ve Sn.Başkana şu selin hesabını sormak için içeriye !!

Sevgiyle

SON GÜNLERDE YAŞANANLAR


İstanbul da yaşanan sel felaketine ilişkin TV ler de gördüklerimiz hepimizin yüreğini bir kor gibi yaktı ve sorumlulara içimizden lanetler yağdırırken öfke ve isyan duyguları her yanımızı sardı. 

Bir dakika durup ve çok çok büyüklerimizin uzunca  bir sessizliği takiben yaptıkları açıklamalara bir göz atalım;

  1- Son 80 Yılın m2 ye düşen en büyük yağışı . KADİR TOPBAŞ
  2- Dere intikamını alırmış . RECEP TAYYİP ERDOĞAN
  3- Ruhsat veren CHP ve DSP li Belediyelerdir. KADİR TOPBAŞ
  4- 16 Yıldır Belediyeyi 7 yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz sorumluklarınızdan kaçamazasınız hepinizi gereğini yapmaya davet ediyorum. OKTAY VURAL
  5- Mimar Sinanın 450 yıl önce yaptığı köprü dimdik ayakta kullandığı teknik tüm ilgililere ve yetkililere örnek olsun. GAZETELER
  6- Ordu 24 Saat Teyakkuz Halinde. GENEL KURMAY
  7- Bari jeneratör getirselerdi de gecede halkımız kurtarma çalışmalarına devam edebilseydi. HİKMET TANRIVERDİ İTKİP BŞK.
  8-Araçlarınızda canyeleği,halat,yağmurluk,çizme,evlerinizde bot bulundurun. YENİ NESİL İŞ ADAMI

Listeyi uzatayım mı yok yok yeter dediğinizi duyar gibi oluyorum yeter de ama neye yeter. Hepsi birer fıkra konusu olacak açıklamalar . Ağzından çıkanı kulağı duymayan yönetici yığınları arasında kalmışız gayet normal mübarekleri ithal etmiyoruz ki onlarda bizim gibi yığınların arasından çıkıyor.

Şimdi önümüze sandığın gelmesini mi bekleyeceğiz bir yığın gibi yoksa sandığı önümüzemi getireceğiz bir bilinçli vatandaş topluluğu gibi..?

Sevgiyle

ÇAMUR AT İZİ KALSIN


Birkaç hafta öncesine kadar ana gündem maddesi olan AKP ye ilişkin Fethullah Gülen hareketinin temel dayanağı olan BELGE ye ne oldu ? 
Kim takip ediyor ?
Sadece Genel Kurmaymı !! Nerede İnsan hakları deneği,nerede Barolar birliği, nerede Yarsav, nerede Tüsiad , nerede o çok bilmiş Köşe yazarları...

Biri beri gelsinde söylesin .

Sevgiyle

22 Ağustos 2009 Cumartesi

ŞU MEŞHUR DEMOKRATİKLEŞME AÇILIMI


Yaklaşık 2 haftadır Sn. İçişleri Bakanımız mini arama konferansları yapıyor hafızası oldukça güçlü olmalı zahir tüm konuşulanları oraya not ediyor yada benim fark edemediğim bir yöntem uyguluyor.
Ben şahsen her türlü açılımı destekliyorum hele birde aralarında islami uygulamalarda  açılım görsem mini arama konferanslarının çantacısı olmaya talibim.

Gelelim şu Kürt açılımı olarak başlayan sonra adeta bir vahi gelmiş gibi Demokratik açılıma dönüşen olguya  sizce Anayasa Mahkemesi tarafından laik cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı olarak tescil edilmiş bir siyasi parti bunu niye gündemine alır ? Bu soruyu cevaplarken  aklımızın bir köşesine de Çağdaş Yaşam Derneği tarafından burs alan öğrencilerin kaba tabiri ile fişlendiklerini koyalım.

Bir tarafta Ergenekon davası öte tarafta askeri yargı yetki alanında budama , bir tarafta meslek liseleri kat sayı uygulamasındaki değişiklik öte tarafta basın bildirim toplantılarını askıya alan ve sessizliğe gömülmüş Genel Kurmay,bir tarafta göz yaşlarına boğulan milletvekilleri öte tarafta en küçük bir eylemde orantılı güçle karşılaşan cumhur . 

Listeyi uzatmayacağım ama bütün bunları,benzer noktaları ve AKP nin 2002 den beri izlediği politika ve stratejileri değerlendirdiğimde şu sonuca varıyorum ;
Mustafa Kemal AtatürkTürkiye Cumhuriyetinin bekasını Misakı Milli Sınırları içinde Demokrasi Ortak Paydasında birleşen ve kendisini Ne Mutlu Türküm Diyene mottosu altında toplayan bir Milletin varlığında görmüştür.

Bunun antitezi ortak paydayı Müslüman Kimliği altında belirlemektir bu Millet kavramından Ümmet kavramına dönüştür. AKP Yönetimi bu ortak paydanın oluşumunu adım adım ve büyük bir ustalıkla sahneye koymaktadır . 
Avrupa Birliği Müzakere Süreci takiyesine şimdi ondan daha da büyük olan Demokratikleşme takiyesi eklenmiştir ve Perdenin kapanmasına birkaç sahne kalmıştır.

Muhalefet,Kanaat Önderleri,Sivil Toplum Örgütleri,Medya,İş Dünyası,Gençlik velhasıl toplumun her kesimi Sn.Erbakanın tabiriyle şırıngayla bir dizem Milli Görüş almışlardır. Almayanlar Silivri Park Otelde mecburi konaklama hizmetlerini ifa etmektedirler.

Herkes için Mustafa Kemal in Gençliğe Hitabesini bir kez daha okuma vakti gelmiştir !!!!!

Sevgiyle


16 Ağustos 2009 Pazar

İMKB YANLIŞ SATIŞ

Sizce herkes saf yerine koyulabilir mi ? Türkiye de yaşıyorsanız evet. Neden mi ? Yanılmıyorsam geçtiğimiz Perşembe yada Cuma günü Reysaş Lojistiğin %10 payına sahip olan ortak hisselerin tamamını bir işlemle sattı ve sonra döndü İMKB ye ben yanlış bir tuşa  bastım dolayısıyla satış iradem dışında gerçekleşti işlemi iptal edebilir miyiz diye sordu. İMKB hemen cevapladı yapılan satış geri alınmaz. 

Satan dostumuzun gazetelere demeci ……milyon TL zararım var şirketim elden gitti. Vah vah adamcağıza teknolojiye yenildi bir tuş püf şirket gidivermiş!!! Şimdi ben soruyorum %10 luk bu hisseye tanınmış özel bir imtiyaz var mı ? kardan pay vb gibi.
Siz bilirmisiniz %1 lik alım satım  İMKB ye bildirilmek zorunda eğer mevcut ortak borsada satış yapacaksa bunu da önceden İMKBye bildirmek zorunda.Hal böyle olunca hisse fiyatı birden düşmesin yatırımcılar aman burada bizim bilmediğimiz  birşeymi var tedirginliğine kapılmamamaları için  satmayı düşünen ortak önümüzdeki 6 ay 1yıl 3yıl gibi süre koyarak bu bildirimi yapar.

Ey İMKB ey SPK bu kurallar niçin var doğru yada yanlış düğmeye bastı arkadaş  şimdi kendinize sorun kuralınız nasıl delinirmiş diye sonra üşenmeyin Reysaş hisselerinin bu yılki geçen yılki performansına bakın piyasa değerinin gelişmesini izleyin. 

Hisseyi  satan, Medya, İMKB, SPK vazgeçin bizi saf yerine koymaktan!!!

Sevgiyle

1 Ağustos 2009 Cumartesi

YORUMSUZ


Hz.YUSUF ( Eski Ahit)
- Mucizevi Doğum
- 12 kardeş
- 20 Akçeye satılmış satan kardeşi Yahuda
- Vaazına 30 yaşında başladı

Hz. İsa ( Yeni Ahit )
- Mucizevi Doğum
- 12 Havarisi var
- 30 Akçeye satılmış satan en yakın havarisi Yahuda
- Vaazına 30 yaşında başladı
- Çarmıha gerildi 3 gün toprak altında kaldı

HORUS (Milattan önce 3000 Mısır Güneş Tanrısı)
- Mucizevi Doğum
- 12 Havarisi vardı
- 30 yaşında vaaza başladı
- Çarmıha Gerildi
- 3 gün toprak altında ve diriltildi

YORUMLAR OKUYUCULARA AİT

Sevgiyle

20 Temmuz 2009 Pazartesi

BU SEFER BİR HİKAYE

Bu Hikaye Batı Dünyası tarafından ortadoğunun en önemli düşünürleri arasında gösterilen Halil Cibran tarafından kaleme alınmıştır.Cibran'ın anlatımları Mesel olarak tanımlanıyor. Mesel, La Fontaine'in Fabl anlatımlarının bir başka versiyonu olarak da düşünülebilir. Okuyanlar her hikayeden kendilerine göre bir sonuç çıkarabilirler. Bu, Messel'in ya da benim tabirimle "kıssadan bir hisse"nin doğal sonucudur.
Bir gün bir yengeç yassı yassı yürüyorken 2 tane istiridyenin konuşmalarına kulak misafiri olmuş.İstiridyelerden kabukları açık olan "Tanrım sana şükürler olsun ne kadar güzel bir gün daha başlıyor her şey cıvıl cıvıl " deyip kahkahalar atıyormuş. Kabukları açılmamış olan diğeri ise arkadaşına "Ne diyorsun sen? Neredeymiş o cıvıltılar? İçimdeki şu dayanılmaz sancı beni yaşamaktan nefret ettiriyor, neredeyse ölmeyi yeğler hale geldim" diye serzenişte bulunuyormuş. Yengeç bir an durmuş ve serzenişte bulunan istiridyeye dönmüş, "Sen o arkadaşına ne bakıyorsun? Esasında ağlaması gereken o çünkü içi bomboş. Oysa senin o dayanılmaz sancı dediğin, içinde taşımakta olduğun koskoca bir inciden kaynaklanıyor" demiş ve yoluna devam etmiş.
Sizce biz o sancılı istiridye gibi miyiz?

Sevgiyle

13 Temmuz 2009 Pazartesi

YİNE DEMOKRATİKLEŞME

Sizce demokratikleşme gece yarısı adeta baskın şeklinde kabul edilen kanunlarla olur mu? Bence olmaz . İster askerlere sivil yargının önünü açan bir konuda ister bir başka konuda. 

Birde AB ilerleme raporlarının arkasına sığınma kolaycılığı var ya o hiç mi hiç olmuyor ve de kimseye yakışmıyor. 
Ben siyaset bilimci değilim ama öğrenciyken almış olduğumuz siyaset bilimi derslerinde (35 yıl önce) önemli konularda bir yasal değişikliğe ihtiyaç var ise bunun önce kamuoyunda tartışılması, ilgili tarafların görüşlerinin alınması ve bilahare eyleme geçilmesinin doğru bir yaklaşım olacağı öğretilmiş idi.

Tabi bizim okuduğumuz kitap batı normlarında hazırlanmış bir kitaptı. Unutuvermişim; ne de olsa 35 yıl öncesinin kitabı o.

Sevgiyle

TARIMSAL REFORM

Tarımsal Reform Paketinin açıklanmasının eli kulağında, gerçi ip uçları bir kaç zamandır gündemde. Kim bilir bu Cumhuriyetin başlangıcından beri her hükümetin gündeminde olan kaçıncı Reform Paketi. 
Geçenlerde Sn.Başbakana bir mektup göndermiştim. Umarım onca işinin arasında vakit bulup okumuştur.
Konu bir vatandaş olarak mayın temizleme tartışmalarından çok sıkılmamla ilintiliydi zira arazinin kim tarafından ve nasıl temizleneceğinden daha önemli olan sonrasının nasıl olacağı konusu kimseyi fazlasıyla ilgilendirir gözükmüyordu. 
Bense Cumhuriyet'in başlangıcından beri çözülmemiş olan tarım sorununun üstelik de hükümetin ha bugün ha yarın açıklayacağı Tarım Reformu gündeminde iken-beklenen çözümünün bu çerçevede modellenebileceği ve sonra da tüm Türkiye'e yaygınlaştırılabileceği gibi bir hissiyata sahiptim. 

Bu konuda mütevazi olmayacağım;zira farklı ülkelerde hem tarım hem de farklı konularda çözümü görmüştüm.
Sn. Başbakan'a önerim şu idi; Temizlenen araziyi ekonomik ölçekte tarımsal üretim alanlarına bölün ve yöre halkına verin. Bunu yaparken ister mayını temizleyen kuruma isterseniz bir başka kuruma şu sorumlulukları yükleyin: 
1- Tarımsal proje geliştirme
2- Tarımsal üretim konusunda eğitim
3- Yapılacak üretim konularını belirleme 
4- Kendilerine yer tahsis edilmiş olanlara sulama tesislerinin kurulması 
5-Makine Ekipman temini
6-Tarımsal ürünün endüstriyel ürüne dönüşmesi konusunda proje ve tesisler 
7- Paketleme tesisleri kurmak. 
Bu kurum yöre halkı tarafından yapılan üretimi piyasa fiyatlarından satın alsın, ister işlesin ister paketlesin ama gerek Türkiye'de gerekse yurt dışında bu ürünleri o kurum pazarlasın. 

Bu kaba modeli değerli bürokratlarımız rafine edebilirler. Arzu ederlerse ben de şahsen rafine etme çalışmalarına katılırım. Alın bu modeli yayın Türkiyeye de şu bilmem kaçıncı reform işleri bitsin. Umarım Sn. Başbakanımız kendisine gönderdiğim mektubu okumuştur.

Sevgiyle

12 Temmuz 2009 Pazar

DEMOKRATİKLEŞME

Sürekli demokratikleşmeyi tartışıp duruyoruz; siyasetçiler, kanaat önderleri, köşe yazarları çiçek bar müdavimleri, velhasıl herkes. Adımlar atılıyor, atılıyormuş gibi yapılıyor. Ama karşıt görüş duyunca hemen gardımızı alıyor ve hatta kendimizi kaybedip adeta karşımızdakini azarlarcasına karşılık veriyoruz. Kim yapıyor bunu dersiniz neme lazım siz tahmin edin.

Refah Yol hükümeti zamanında sayın Başbakanla bir konuda görüşmemiz vardı ben de bunu fırsat bilip sayın Başbakana nezaket sınırlarına dikkat ederek bir sual yönelttim. "Biz vatandaş olarak sizler Bakanlar Kurulunda neler konuşuyorsunuz çok merak ediyoruz. Her ne kadar her seferinde Hükümet sözcüsü bilgi veriyor ise de bu ne kadar yeterli oluyor hep bir soru işareti içimizde kalıyor". Sonra da bir öneride bulundum: Sayın Başbakanım acaba "halka açık bir bakanlar kurulu toplantısı düşünmez misiniz? "zira teknoloji buna müsait (bugün dahada müsait) halkımız ilgili bakana ya da size bir sual yöneltir, interaktif bir şekilde bizler de bir bakanlar kuruluna katılırız. Sizce doğru ve şık olmaz mı sayın Başbakanım? "Sessizlik" bu toplantı bitmiştir anlamına geliyordu.

Ben bu fikrimi o günden beri bulunduğum her ortamda bıkmadan usanmadan dile getiriyorum, şu ana kadar itibar eden de olmadı. Sn. Hussein Barack Obama'nın Başkanlık yemini edip görevi devir aldıktan sonraki ilk icraatlarından biri Amerikan Halkı ile bir video konferans düzenlemek oldu. İnteraktif soru-cevap, çekinmeden, şeffaf, hem de tüm kamuoyunun önünde.

Sahi biz demokratikleşiyoruz değilmi !!

Sevgiyle

23 Haziran 2009 Salı

BİR YENİDEN YAPILANDIRMA TECRÜBESİ

Bir tarihte bir yerde icra etmiş olduğum şirket için etik olarak bende kalması gereken  finansal  değerlendirmeler ve bazı konular dışında, hem tipik bir yeniden yapılandırma sürecini (bu benim şu anda icra etmekte olduğum faaliyet  alanlarından biri) XYZ şirketi tarafından  bana verilmiş özel yetki ve görev çerçevesini hikayeleştirmeye çalışacağım.

Sanıyorum bu hem XYZ çalışanlarına hemde bu siteyi ziyaret edip okuyanlara bir nebze olsun katkıda bulunacaktır. 

Adımlar

 1: Durum Tespiti
Yöntem-Toplu/Yüz yüze görüşmeler, muhtelif yerlere yerleştirilen kutular vasıtasıyla personel görüşlerinin toplanması,internet ve sektördeki dostlar aracılığı ile bilgi toplama,şirketin iş ortakları ile yapılan görüşmeler, rekabetin incelenmesi ve şirketin finansal durumunun tespiti.

  Bulgular ;   
a- Komutanı ve karargahı olmayan bozguna uğramış bir ordu
b- Geleceği vadeli satarak bir yandan günü idare etmek öte yandan da geçmişin yükünü omuzlamak
c- Üçüncü şahıslarla yaşanan yoğun bir ihtilaf trafiği
d- Gerek insana  gerekse işletmeye hiçbir konuda yatırım yapılmamış olması
e- Tepe yönetimle çalışanlar, çalışanlar ile çalışanlar arasında iletişim kopukluğu ve görüş birliği eksikliği
f- Şehir efsanelerine dayanan yönetim.
g- Hiçbir konuda karar almayan insanlar topluluğu.
f- Yüksek seviyede borç
g- Bozulmuş nakit dengesi
h- Sadece factoringe dayanan finansman politikası
ı-  Faaliyetlerin kar zararını ölçemeyen bir muhasebe yapısı
j-Yabancı ortaklı bir iştirakte ortak ile uyumsuzluk ve ortağın beklentilerinden uzaklaşan bir yönetim  
k- Yanlış zamanda başlamış bütçesi planı olmayan tahmini birkaç on milyon dolarlık yatırım

 2 : Değerlendirme ve Çözüme doğru İlk adımlar

1- Şirket içindeki beşeri sermayenin değerlendirilerek komuta heyetinin ve karargahın teşkili.
2- Çalışanların motivasyonlarını yeniden tesis etmek ve şirkete olan aidiyet duygularını canlandırmak üzere personelden toplanan bilgiler ışığında
 a. Mesai saatlerinin yarım saat geri alınması.
 b. Happy Hour uygulaması
 c. Beyaz yakalı gönüllü bir grup ile müşterek fiziksel bir etkinlik (normalde mavi yakalıların iş tanımı içerisinde olan)
 d. Küçük ölçektede olsa ağırlıklı bir şekilde uzun bir süredir hiç zam yapılmayan mavi yakalı personele zam yapılması
e. Açık kapı politikası ile her kademedeki personeli dinleme ve görüşlerini alma
f. Çok sık olmasada "walk around management" yöntemi ile personel ile yakın temas.
g.Yapılan başarılı işlerden sonra gönderilen ıslak imzalı teşekkür mektupları.
h. Özel günlerde verilen çam sakızı çoban armağanı  hediyeler.
i. Sadece ve sadece maaş ödeme sisteminin en düşükten en yükseğe doğru tek seferde ödeme şeklinde değiştirilmesi ve şirket ödemelerinde önem ve önceliklerin yeniden tayini sonucu personelin çoğunluğunun maaşlarını zamanında almalarının sağlanması.
j- Kararlılık ve prensipler doğrultusunda gerek şirket çalışanlarına gerekse 3. Şahıslara karşı rüzgarla birlikte değişmeyen bir duruş sergilenmesi.

Sonuç:

Çalışanlarda  motivasyonun, inancın ve güvenin geri gelmesi,  ileriye daha umutlu bakmaları ve işlerini daha severek yapmaları. 3.Şahısların şirkete bakışlarında olumlu bir istikamete doğru değişim.

3: Master Planın Oluşturulması ve İnce ayarlar

   1- Sisteme zarar verenlerin ayıklanması.
   2- Satış ve pazarlama arasındaki birlikteliğin tesisi ve birinin ötekinin ayrılmaz parçası olduğunun uygulamalı olarak gösterilmesi. Eski usul ve bir anlamda hatıra dayanan satış yöntemi yerine sahadaki satış personeline teknoloji konusunda lojistik destek sağlayarak müşteriye sunulan teklifin müşterinin hayalinde canlandırılması. Böylece daha rahat ve etkileyici bir satış yöntemine geçiş
   3-İlk denetim uygulamaları ve muhtemel kaçak noktaların tespiti ve önlemlerinin alınması
   4- Prim sisteminin yazılı hale getirilmesi ve;
       a. Kasaya gerçek para girişine
       b. Önce kısmen sonra tamamen operasyonel kara
       c. Yaratılan gelire doğrudan katkıda bulunulmasına bağlanması.
   5- Süresi bitmiş anlaşmalar yenilenirken şartların şirket menfaatleri doğrultusunda olması konusunda önemli mesafelerin alınması.
   6- Sürmekte olan bazı anlaşmaların tekrar masaya yatırılması ve çok ciddi maddi kazanımlar elde edilmesi.

 4: Yönetim Kurulunun Desteğinin Sağlanması

   1- XYZ yönetim kuruluna 
        a-Ayrıntılı bir durum tespiti ve master plan sunumu
        b- 12 aylık nakit projeksiyonunun ortaya konması
        c-Satış ve Pazarlamanın nasıl yapılması gerektiğinin örneklerle anlatılması
        d- Beşeri ve Fiziki yatırım bütçe ve programının anlatılması
       e- Kar zarar merkezleri ve matrix çalışma yönteminin izahı

5- Uygulama :

Bu noktada önce şunu belirtmeliyim burada kategorik olarak ayırmış olduğum adımlar daha ilk 10 gün içinde durumu tespit ederken kafamda oluşmuş ve ilk uygulamaları başlatılmıştır. Bu konuda bir yönetici arkadaşın benzetmesi hayli ilginçti "Tufan Bey sen bizi hem koşturuyorsun aynı zamanda ceketimizi gömleğimizi kravatımızı velhasıl tüm kıyafetimizi değiştiriyorsun neredeyse elimiz ayağımız dolanacak"benim cevabım çok basitti "beni geçemeyen düşer"zira ben bu düşüncenin en tepeden en aşağı yerleşmezse amaca ulaşılamıyacağını çok önceleri öğrenmiştim.
    a- Pazarlama fonksiyonu bir reklam ajansı felsefesiyle farklı iş birim ve işlere hizmet üretmeye başladı.
    b- Reklam satış servisi faaliyete geçirildi.
    c- Satılan her bir hizmet için farklı vizyon ona göre plan ve taktik oluşturuldu.
    d- Her bir satılan hizmet ve/veya ürün için niteliğine göre günlük haftalık aylık yıllık hedefler oluşturuldu ve takip sistemi kuruldu.
    e- Prim sistemi tüm gelir yaratanları kapsayacak şekilde genişletildi.
    f- Kar/Zarar merkezlerine göre analiz excel ortamında kuruldu ve analizler başlatıldı.
    g-Teknolojik alt yapının yenilenmesi için yatırımın düğmesine basıldı.
    h-Günlük kasa hareketleri önem ve önceliklere göre yeniden düzenlendi.
    ı-Vadesi geçmiş ve avukata intikal etmiş ancak uzun süredir tahsil edilemeyen alacaklar için özel teşvik uygulaması başlatıldı.
    j-X Bankası ile şu konularda mutabakat sağlandı ve imzaya sunuldu 
       1- Maaşların X bankası üzerinden ödenmesi kaydıyla şirkete y miktar ödenmesi
       2- X adet POS makinası kurulması ve işlemlerden 0 komisyon verilmesi
       3- Bir adet ATM nin kurulması
       4- İç mekanlardaki yiyecek satış noktalarının renevasyonu
       5- Çalışan personele net maaşlarının 5 katına kadar bireysel kredi imkanı
       6- Şirkete x miktar kredi imkanı
       7- Kapalı otoparkın mevcut kullanıcısı ile yeni bir anlaşma yapılması ve eskiden alınan araç hakkının 4 kat artırılması ve yepyeni bir hizmet alımı düzenlemesi
    k- Yabancı ortak ile ilişkilerin tekrar normalleşmesi yönünde gelişmeler sağlanması.
    l- Taze kaynak temini için bir formül geliştirilmesi ve ilk rakamın ortaya çıkmasını sağlayarak müzakere sürecinin başlatılması

Yukarıda sayılanların dışındada bir çok konunun ele alınması, yapılması veya yapılmak üzere planlanması.

SONUÇLAR  :
   1- Gerçek ve quantum jump diye tabir ettiğimiz değişime hazır olmayan hissedar
   2- XYZ  şirketinin yeniden yapılanması sürecinin imkansız yoktur, sadece biraz vakit alır deyişinin bir kez daha doğrulanması

SÜRECİN BANA ÖĞRETTİKLERİ :

    1- Tek başımada başarabileceğim ancak kafamdaki bir ekibi kurup böyle bir süreci tek başına değil kurulan ekiple götürdüğüm takdirde başarının çok daha kısa sürede  geleceği.
    2- Patron olduklarını zannedenlerin "şirket elimden gidiyor" vehmine kapılmaları oysa gerçek patronlar, böyle bir vehme asla kapılmazlar.


BTD Stratejik Danışmanlık adına Tufan Darbaz

10 Haziran 2009 Çarşamba

SORULAR VE CEVAPLAR -2009

-SORU
2007 yılı başında Doğan Holding CEO’luğunu bıraktınız ve uzun süredirde sesiniz çıkmıyor, neden bıraktınız neler yapıyorsunuz
-CEVAP
Bunun arkasında birçok neden sayabilirim ama nedenler önemli değil önemli olan sonuçtur.
Bu arada bazı medyanın ısrarla beni bulaştırmaya çalıştığı POAŞ-OMV ortaklığı sırasındaki içeriden(benden)bilgi almak yoluyla bazı borsa oyuncularının para kazanmış olduğu iddiaları ki bu nedenler arasında hiç yoktur ama dedim ya önemli olan sonuçtur. 
O sonuçta "ani kariyer kaybıdır"ki bu herkes için hazmedilmesi son derece güç bir durumdur. 
Barry Griswell ve Bob Jennings’in bir kitabı var 
"The Adversity Paradox".Türkçede "Sıkıntı Paradoksu"olarak ifade edebileceğimiz bu kitabın ana fikri "sıkıntıyı kendinize dost kılmak" ve "geleceğin gücünü kullanmaktır".
Bu size herşeyi yeni baştan değerlendirme imkanı verir ve size tekrar başarının anahtarını açar.
 Bu anahtar; 
- SİSTEMLİ VE DOĞRUSAL DÜŞÜNME
- KESİNTİSİZ DÜŞÜNME 
- SENTEZLEMEK 
- NE BİLMEDİĞİNİZİ BİLMEK 
- İLETİŞİM
- EMPATİ
- İÇ GÖZLEM
- DEĞERLERE UYGUN DAVRANIŞ
- BİLGİ SUSUZLUĞU .... vb konulardır. 
Neticede"SIKINTI PARADOKSUNU" bir BİLGELİK haline çevirebilir ve engellerdeki fırsatı yakalarsanız eskisinden daha da güçlü bir noktaya gelirsiniz.
Ben de bu sıkıntı paradoksunun bilgelik haline dönüşmesi çerçevesinde "YENİDEN YAPILANDIRMA"diyebileceğimiz yönetsel ve finansal anlamda zorluklar yaşayan şirketlere geleneksel danışmanlıktan farklı "Full Time" ve YETKİLİ olarak  hizmet vermek için 32 yıllık iş tecrübemin ışığında BTD adlı bir danışmanlık şirketi kurdum. Bu çerçevede zor durumdaki şirketleri her anlamda yeniden iş dünyasına döndürmek için çalışmaya başladım.

-SORU
32 yıllık tecrübe deyince yanılmıyorsam siz bu tecrübeyi SABANCI HOLDİNG bünyesinde biriktirdiniz ve DOĞAN Grubu’na da taşıdınız ikisi de birbirinden güçlü ama farklı faaliyet alanları olan gruplar bunları kendi özellerinde değil ancak Türk iş dünyasına ve profesyonel yöneticilere ışık tutabilecek bağlamda karşılaştırmanızı isteyeceğim ama önce dışarıdan baktığımızda SABANCI HOLDING’te bir çatışma ve dağılma görüyoruz.
Türkiye ekonomisinin hemen hemen bütün yükünü sırtlayan "Aile Şirketleri" olduğuna göre siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz. Sizce böylesi çatışmalar ekonomi için bir tehdit mi?
-CEVAP
Dünyada yapılan bütün araştırmalar gösteriyor ki en geç 3.nesilde "Aile Şirketleri" olarak tanımlanan yani tepe yönetiminin muhtelif kademelerinde "Aile Kökenli" yöneticilerin yer aldığı şirketlerin tamamında aile bireyleri arasında çatışmalar baş gösteriyor ve bazen bu çatışmalar o denli şiddetli oluyorki kurumun kendisi yara alıyor ve önce göreceli olarak geriye düşüyor, sonrada ekonomik faaliyeti son buluyor. 
Bunun dünyada olduğu gibi Türkiyedede birçok örnekleri var.

Çatışma kaçınılmaz olduğuna göre basiret bunu önceden görüp gerekli tedbirleri almaktan geçer. Burada da tabi ki en önemli rol kurucu aile bireylerine ve onların doğru profesyonel yöneticilerle iş birliği yapmalarından geçer. Türkiyede hemen hemen tüm büyük aile şirketleri milyonlarca $ harcayarak büyük yabancı danışmanlık kurumlarından bu çerçevede hizmet almışlar ve onlar tarafından hazırlanan reçeteleri uygulamaya koymuşlardır. 
Ben bu reçetelerden başarıya ulaşanını görmedim. Özellikle ilk önerileri olan "Aile Anayasası" ( İlk Aile Anayasası benimde içinde kurumu temsilen bulunduğum bir danışmanlık kurumu tarafından hazırlanmıştır ) yani aile fertleri ve kurum arasındaki temel ilişkileri düzenleyen bu belge bildiğim kadarı ile ilgili kurumların tozlu raflarında kalmıştır.
Şimdi sorunuzun başına geri dönecek olursak evet ilk tahlilde "Büyük Sabancı Ailesinde" bir dağılma görüyor olabilirsiniz ama nihai tahlil böyle değildir. 
Her ne kadar Sabancı Grubu da bu konuda dünyanın sayılı danışmanlık kurumlarından birinden hizmet almış olsada bizi bu nihai tahlile götüren onların verdikleri hizmet ve yazdıkları reçete değil merhum Sakıp Sabancı’nın 3 ayaklı vizyonudur. Bunlar yabancı şirketlerle yapılan ortaklıklar ve onlardan yönetim anlayışının transferi,grup şirketlerinin kontrollerinin tek bir merkezde (Holdingde) toplanması, bu holdingde Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde herhangi bir imtiyazı olmayan bir esas mukavele teşkil edilmesi ve bu holdingin borsada işlem görmesinin sağlanmasıdır.

Nitekim bunlar zamanında ve doğru bir biçimde yapıldığı için bugün o ilk tahlilde çatışma diye öngördüğünüz olgu nihai tahlilde yoluna başarı ile devam eden bir Sabancı Holdingi yeni açılımlar yaratan bir Esas Holdingi ve Sivil Havacılığın THY’dan sonra en büyük şirketi olan Ali Sabancı’nın kaptanlığını yaptığı PEGASUS’u,Lojistik ve Perakendecilikte sessiz ve derinden yol alan Demir Sabancıyı ve Ömer Sabancı, Demet Sabancı gibi diğer aile fertlerini de farklı kimliklerle iş dünyasına birer müteşebbis olarak kazandırmıştır.

Bence kaçınılmaz olan aile içi çatışmalardan doğru çıkışın formülü SABANCI örneğinde yatmaktadır.Ben burada ekonomi açısından büyük tehlikeyi özellikle 90’ların ikinci yarısında başlayan ve 2000’lerde iyice ağırlığını hissettiren "ANADOLU KAPLANLARI" diye nitelendirdiğimiz KOBİ’lerde görüyorum. Zira bunların hemen hemen tamamı kurucu aile fertlerinin başında olduğu tabiri caizse sahiplerin ellerinde çanta birebir iş takip ettikleri ve birebir yönettikleri kurumlardır. Bunların orta ve uzun dönemde kalıcı olmaları vede büyümeleri Türk ekonomisi açısından elzemdir. O halde gerek sahipler gerekse ekonominin kamu ve diğer aktörleri vakit kaybetmeksizin bu konuya eğilmelidirler. Örneğin uzun zamandır sözü edilen KOBİ hisse senedi borsası bir an önce faaliyete geçirilmelidir. Derecelendirme kurumları daha aktif hale getirilmeli ve bunların verdikleri notların sadece finansal piyasaların değerlendirmesinin dışında hemen hemen her konuda zorunlu hale getirilmesi ve de teşvik edilmesidir. Bu derecelendirmelerde vb çalışmalarda biraz ezber bozarak finansal güç kadar aile dışı yöneticilerin etkinliği ve yetkinliği dikkate alınmalıdır.

Sorunuzun birinci kısmına oldukça uzun bir cevap verdim ama konu çok önemli olup üzerinde çok daha fazla konuşulmasının, değerlendirilmesinin Türk ekonomisi açısından hayati bir önem taşıdığına inanıyorum. Biz bugün ormanın içindeki ağaçlar gibi her sabah kalktığımızda hemen hemen bütün TV kanallarında, borsa, döviz, faiz, Amerikadan gelecek o veri bu veri, merkez bankaları şöyle yaptı böyle yaptı gibi bana göre bir paragrafın içine sığacak (değerli yapımcıları ve katılan arkadaşları tenzih ederim) ama arkasında bir derinlik olmayan bir sürü yorum dinliyor ve yol almaya çalışıyoruz.

Sorunuzun 2.kısmına gelince bu gruplardan edindiğim tecrübenin Türk iş dünyasına ve yeni yetişen yönetici nesillere ışık tutması biraz iddialı olabilir ama bazı çıkarımların faydalı olacağını düşünüyorum. Bunları da detaylandırmadan başlıklar halinde geçeceğim.
· Sorumluluk ile eşleşmeyen yetkilendirmeler veya sorumlu ama yetkisiz yöneticiler
· Bulanık suda yönetim anlayışı yani hatları tam çizilmemiş rol tarifleri
·Bazı tepe yöneticilerinin kendilerinden daha iyi olduklarını hazmedemeyen patronlar
·Kendisinden daha iyi olan kişilerle çalışmak istemeyen ve onların önüne devamlı engeller çıkaran yöneticiler
·Astlarının yaptıklarını kendileri yapmışçasına sahiplenen ve ödülünü kendileri almak isteyen yöneticiler
· Kamu kurumlarında yaygın olarak gördüğümüz odacı kullanma kültürünün yönetim kademelerinde yükseldikçe artması
·Düşündüklerini ve inandıklarını söylemek cesaretinden yoksun “ne mıhına ne nalına” anlayışına sahip yöneticiler
· Hırsı aklının önüne geçmiş patron ve yöneticiler
·Vergi planlamasında ipin ucunu kaçırmış ve benim tabirimle "MUHASEBE MÜHENDİSLERİNE"esir olmuş patronlar
· Çalışanları kul gibi gören patron ve yöneticiler
Bir anda olumsuz gibi görünen noktalara temas ettiğim bu listeyi uzatmak mümkün ama burada kesip biraz da olumlu noktalara bakalım. 
· Dinleyen patron ve yöneticiler
 Kişideki eksiklikleri görüp onları ya kişisel terapilerle ya da dışarıdan eğitim aldırarak, o kişilerin gelişimine katkıda bulunan yönetici ve patronlar 
·Paranın tek motivasyon aracı olmadığını, bir patronun yada tepe yöneticisinin kişinin omuzuna dokunarak onunla kişisel temas kuran patron ve yöneticiler
·Kendi yetkinliklerini aştığı zaman dışarıdan profesyonel hizmet almaktan gocunmayan ve bunun maddi bir kayıp olmadığını fark eden patron ve yöneticiler
·Ece ajandaları olan ve onun her bir sayfasında geleceğe yönelik projeleri, hayalleri olan patronlar
·Kendi hizmetini kendileri gören (telefon etme, … vb) patronlar 
·Çalışanlardan önce işe gelip onlardan sonra çıkan patronlar ve tepe yöneticiler
·Kurum içi ve kurum dışı iletişimin ne denli önemli olduğuna inanan ve bunu bir başarı hikayesine dönüştüren patronlar
·Sosyal sorumluluğun gerçekten bilincinde olan ve yapmış olmak için yapmayan patronlar
·Gerektiğinde patronluğunu bir kenara koyup çalışanı ile omuz omuza gelen patronlar
·Bir şirket için hayati öneme haiz konularda son karar noktasına kadar yöneticilerini özgür bırakan ve onun arkasında duran patronlar ve tepe yöneticiler
·Birbirinden çok aykırı ses ve düşüncelerin ortaya çıkacağı ortamları yaratan tepe yöneticiler
Bu listeyi uzatmak mümkün zaten ben tüm bu tecrübeleri "SEVGİLİ PATRON” adında bir kitapta topluyor ve yayıma hazırlıyorum.

SORU
Bu kadar uzun anlattınız ama özetle ne ışık tutuyorsunuz
CEVAP
Doğru size göre uzun ama bana göre kısa kısa başlıklardı ifade ettiklerim, ama birkaç cümleye sığdıracak olursam "Kendinizi ifade etmekte cesur olun, bilgi dağarcığınız mutlaka dolu olsun, hamleleri önceden tahmin edin ve alternatifler geliştirin, sizden daha bilgili insanlarla çalışın, patronlardan korkmayın, kraldan fazla kralcı olmayın ve nihayet her sabah aynaya bakıp kendinizle yüzleşin ve işinize mutlaka yeni bir fikirle gidin"
SORU
Bu kadar uzun dönemli bir iş yaşamında mutlaka bir çok anekdotunuz vardır, sizce mahsuru yoksa bir kaçını bizimle paylaşır mısınız?
CEVAP
Tabi hemde çok fazla var bunların bir kısmını yazmakta olduğum "CEOluğa Uzanan Yol" adlı kitabımda göreceksiniz bir kısmıda benimle beraber mezara gidecek. Ama aklıma hemen gelen manevi huzurunda saygı ile eğildiğim merhum Sakıp Sabancı ile bugün PHILSA olarak faaliyet gösteren Philip Morris – Sabancı ortaklığının ilk dönem müzakerelerinden birisi için İsviçre’ye gittik ve geceyi Cenevre de bir otelde geçirdik. Sabah 8’de de Philip Morris’n merkezinin olduğu Lozan’a hareket etmek üzere otelin lobisinde buluştuk. Benim aklımdan geçen Philip Morris’in şoförlü bir mercedes yada benzeri bir araç yollayıp bizi aldıracağıydı, bir de ne göreyim kapıya bir Renault 5 (minik araba) yanaştı, anahtarı Sakıp Beye verdiler "Oğlum ne öyle aval aval bakıyorsun hadi atla yoksa toplantıya geç kalacağız" dedi. Merhum Sakıp Bey direksiyonda ben yanında Lozanın yolunu tuttuk. Toplantı sonrası ki günlerden Cuma idi hafta sonu programın var mı diye sordu, ben de yok efendim dedim. Hadi oğlum o zaman geze geze Zürih’e gidiyoruz, orada bir akşam yatar İstanbula döneriz dedi. O koskoca Sakıp Sabancı, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı, Cumhurbaşkanları, Başbakanları, Devlet Başkanları gibi son derece üst seviyelerle muhatap olan kişi çocuklar gibi şendi. Sanki bütün ağırlıklarından ve yerine göre taşıdığı bütün maskelerden sıyrılmış büyük bir keyifle ve kendi kullandığı küçücük bir arabayla İsviçre’yi bir baştan bir başa geçerek gerçek hayatı yaşıyordu. o yolculuğu ve birlikte yaşadıklarımızı unutamam.
SORU
Sizce yaşamakta olduğumuz kriz ülkemizi teğet mi geçti, dibemi vurdu 2009 ve 2010a ilişkin öngörüleriniz nelerdir
CEVAP
Teğetmi geçti yoksa kalbimizin ta orta yerinden mi vurdu bence bunlar hamasi tartışmalar. Mikro ve makro ekonomiye ilişkin her türlü gösterge ortada şirket sahipleri ve yöneticileri üretim ve satış hacimlerini yakinen görüyorlar. Gelirler idaresi vergi toplayamıyor hatta zaman zaman müşteri çeki kabul etmeye başlamış durumda. Öyleyse teğet mi geçti, kalbimizin orta yerinden mi vurdu sorusunun cevabını piyasa vermiş durumda. Bence önce makro düzeyde krizi ve krizin kaynağını doğru tespit edip ona uygun reçeteler yapmak lazım. Burada herkesin ortak kanaati krizin küresel olduğu ve finans sektöründen başlayarak Reel Ekonomiyi vurduğu yönünde. Doğrudur bunun bize yansımasınıda Reel Ekonomideki şiddetini bizzat işin içinde yaşayanlar tarafından muhtelif vesilelerle ifade edildiğinide biliyoruz.Ancak ilk dönemde yazılan reçete büyümesini ihracata dayandırmış Türkiye için ağırlıklı olarak iç talebi canlandırmaya yönelik ( ÖTV, KDV, vb indirimler, merkez bankasının faiz düşürmesi gibi). Son günlerde Sn.Başbakan’ın açıklamış olduğu teşvik ve istihdam paketi giderek reçetenin tamamlanmakta olduğunun önemli bir işareti. Bu bağlamda yatırımların ve istihdamın canlanma ihtimali çok yükselmiş durumda. Bunu da 2009 yılının son çeyreğinde görmeye başlayacağız. Eğer şu ana kadar siyasi otorite ve TOBB arasındaki iş birliği artarak devam eder, ayrıca bu iş birliğine TÜSİAD, MÜSİAD gibi diğer oyuncularında aktif bir şekilde katılması ile gerçekten krizi bir fırsata çevirebilir, 2010 ve 2011 de çok daha iyi bir ekonomik performans ile karşılaşırız.
SORU
Çok da iyimser olmayan bir tablo çizdiniz.Sizce özel sektör neler yapmalı 
CEVAP
Şirketlere gelince 3 temel olguya göre yeniden yapılanmalılar bunlardan birincisi tıpkı
ormandaki ağaçları budar gibi "NAKİT YARATMAYAN veya görecekli olarak AZ
NAKİT YARATAN" her işlerini budamalılar ki ileride daha iyi filiz alabilme şansları olsun. İkincisi "FARK" yaratmayı öncelik haline getirmeliler ve yaratılan bu farkı doğru
bir şekilde piyasaya iletmeliler. Üçüncüsü "GERİLLA " taktiği diyebileceğim küçük
hücrelere bölünen bir yönetim anlayışına geçip tüm ağırlık ve hantallıklardan
kurtulmalılar ve nihayet en tepeden en alta herkes elinde çanta sahada olmalı ya da bir
başka ifade ile "YATAN ASLAN YERİNE GEZEN TİLKİ" olmalıdırlar.
SORU
Sizce profesyonel yöneticiler siyaset içinde yer almalılarmı
CEVAP
Her ne kadar siyaset kendine özgü bir meslekmiş gibi görünse ve kendi iç dinamikleriyle hareket etse de bana göre yönetim dünyasında belirli bir olgunluğa ulaşmış kişilerin mutlak ve mutlak siyasetin içinde yer almaları pratikten taşıyacakları deneyimle ülkeye önemli katkıları olacağı aşikardır. Burada engel çekirdekten kendini siyasete adamış kişilerin direnci ve devlet bürokrasisinin refleks yetersizliğidir ve bu 2 engel ülkede birçok şeye set çekmektedir.Ama maalesef çözümde paradoksaldır. Zira profesyonel yöneticiler bu engeli görüp uzak durmaktalar. Siyasiler ve bürokratlar da onları uzak tutmaya çaba göstermektedirler.Sözlerimin başında ifade ettiğim sıkıntının paradoksunu bilgeliğe çevirmeyi her üç kesimde göstermelidir. Onun için çözüm paradoksaldır.
Size çarpıcı bir örnek vereyim. Merhum Turgut Özal bürokraside rol almış, özel sektörde önemli görevler üstlenmiş ve nihayetinde siyasete atılmıştır. Netice; Türkiye’nin vizyonu ve çehresi değişmiştir.

Tufan DARBAZ

Sevgiyle